NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ
حَدَّثَنَا
جَامِعُ بْنُ
مَطَرٍ عَنْ
عَلْقَمَةَ
بْنِ وَائِلٍ
بِإِسْنَادِهِ
مِثْلَهُ
(Bir önceki 3058.
hadisin) bir benzeri de aynı senetle (yine) Alkame'den (rivayet olunmuştur.)
İzah:
Ikta: Lugatta; bir kimseyi
delil ve burhanla ilzam etmek, inan-dırmaktır. Aslı, kesmek, parçalamak, kesime
vermek manâlarına gelen kataa fülindendir. Istılahta: Devlet reisinin,
beytü'1-mâle ait araziden bir şahsa bir mikdar toprağı mukataa yoluyla vermesi
demektir. Yapılan bu işleme Ikta’ (= kesime verme), bu şekilde verilen araziyi
mukataa-lî( = kesime verilen) arazi, katıa, denilir. Katianın çoğulu
"katayi" gelir. Ve7 rene Muktı* ( = kesime veren), verilen sahsa da
"Muktaunleh" denir.[Doç. Dr. Şafak Ali, İslam Arazi Hukuku, 195.]
Merhum Ö. Nasuhi Bilmen
Efendi, îkta'ı şöyle ta'rif etmiştir: "Araziyi memleketten bazı
parçaların (= çiftliklerin) vergilerini beytü'l-malden vazife almaya mustahik
olan Zevata Veliyyü'l-emrin tevcih ve tahsis etmesidir. Bu halde bunların vergilerini
toplama salahiyeti o zatlara ait olur.[Bilmen Ö. Nasuhi, Hukuki İslâmiyye ve
Istılahati Fıkhiyye Kamusu, IV-75.] Kısaca mukataa ıstılahta: Özel kesim eliyle
işletilen ve devlete belli bir pay ödeyen devlet işletmeleri anlamına gelir.
Devlet reisi beytülmale ait olan bu toprakları belirli bir kesime verirken
daima ammenin menfaatini gözönünde bulundurur. Amme menafaati de;
1. Arazinin işlenmesi,
2. Beytülmalin gelir
kaynaklarından biri haline gelmesi,
3. Şahsın amme yararına
olan bir işi başarması karşılığı mükafat olarak verilmesi veya
4. Böyle bir işe teşvik
için önceden ıkta'da bulunması şekillerinde karşımıza çıkar.[Şafak Ali, İslâm
Arazi Hukuku 194.]
Hanefî Ulemasından,
el-Kâsânî, Hanefî âlimlerinin bu mevzudaki görüşlerini açıklarken şöyle diyor:
"Arazi,
1. araziy-i memluke
(mülk arazi)
2. Mülk olmayan mubah
arazi olmak üzere iki kısma ayrılır. Ayrıca mülk arazi
a. Ma'mur,
b. Harab olmak üzere
iki kısma ayrıldığı gibi mülk olmayan mubah arazide
1. Beldeye bitişik olupta
halkın yakacağım temin etmesi ve hayvanların otlatılması için tahsis edilen
arazi
2. Beldeye bitişik
olmayan ölü arazi kısımlarına ayrılır.
Ma'mur olan mülk
arazide sahibinin izni olmadan hiçbir kimse tasarrufta bulunamaz. Çünkü
sahibinin onun üzerindeki mülkiyet hakkı başkasının onun üzerinde tasarrufta
bulunmasına manidir.
Belde sınırları dışında
bulunan ölü arazi ise, kimsenin mülkü değildir. Belde sınırlan içerisinde kalan
arazinin hepsi mülk arazi olduğundan belde sınırları içerisinde ölü arazi
bulunamayacağı gibi.
Beldenin dışında
bulunan ormanlık yada mera olan mubah arazi üzerinde de hiç kimsenin tasarruf
hakkı yoktur. Bu bakımdan ammenin maşla hatı söz konusu olmadıkça devlet
başkanı bile buraları parselleyip şahsın emrine tahsis edemez. Ancak Devlet
başkanı müslümanların yararına olan hususlarda ölü arazi üzerinde tasarrufta
bulunabilir. Ve şartlar dahilinde ölü araziyi parselleyip özel kişilere
verebilir.
Bu cümleden olarak
devlet başkanı beldenin imarı için ölü arazi üzerinde bulunan nehirleri, özel
kişilere kiraya verip onların geliriyle köprüleri tamir edebilir. Bu durumda o
arazi ölü arazi olmaktan çıkıp mülk arazisi olur.
Devlet başkanı
müslümanların maslahatı veya beldenin imarı gibi bir maksada mebni olarak ölü
bir araziyi parselleyip özel kişilerin tasarrufuna verir. O kişilerde bu
araziyi üç sene mühmel bırakırlarsa o arazi tekrar ölü arazi haline dönüşür. Bu
sebeple onu p şahıslardan alıp bir başka şahsa verir. Çünkü Nebi (s.a.v.) -Bir
arazinin etrafını çeviren bir kimsenin (o araziyi işletmediği takdirde) onun
üzerinde üç seneden fazla mülkiyet hakkı yoktur- buyurmuştur.
Tirmizî'nin Sünen'inde
mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifi'in sonunda şu manâya gelen bir ilave
yer almaktadır: "Mahmûd dedi ki! Ennadr, bu hadisi bize Şu'be'den -O
toprağı kesip kendisine vermesi için Muaviye'yi de onunla beraber
gönderdi-" ilavesiyle rivayet etti.
Hadisi sarihlerinin
açıklamasına göre buradaki Muaviye'den maksat Hz. Muaviye b. Ebi Süfyân
(r.a)Mır.